Nolan’dan bağımsız bir film samimiyetinde, insan odaklı bir bilimkurgu.

interstellar-1

Christopher Nolan’ın filmlerini hep sevmişimdir. En sevdiğim çizgi roman karakterinin kültür ikonu olarak yerini sağlamlaştırması bir yana filmografisinde yabancıların “cerebral” dediği çözülmeye-yorumlanmaya teşvik eden tarzı, hayalgücünü ayakları yere basar şekilde kullanması hep hoşuma gitmiştir. Filmi ilk duyduğumdan beri Nolan ve ekibinin uzay konseptiyle yapabileceklerini zaten merak ediyordum. Bir de bunun üstüne kadroya sinemada rönesansını yaşayan McConaughey de eklenince soluğu sinemada aldım. Nolan şimdiye kadarki en uzun ve belki de izleyici tepkileri en bölünmüş olan filmiyle beyaz perdede. Filmdeki duygusallığı zorlama bulanlar da var, yönetmenin eleştirilen soğukluğundan uzaklaşmasını takdir edenler de, kafayı filmdeki boşluklara takanlar da var, Interstellar’daki bilimselliği yerlere göklere sığdıramayanlar da. Hakkında şimdiden çok şey yazılıp çizilmişse de izlemeyenlerin de rahatını bozmayacak şekilde filmi bir kez daha tanıtmakta fayda var.

interstellar-2

Ekinleri kırıp geçen, toza çeviren bir afet yüzünden insanoğlu yakın gelecekte kendini ilerlemek yerine hayatta kalmak için çabaladığı bir zaman içinde bulur. Dustbowl Amerikası’nın ortasında, kaybettiği eşinin babasıyla beraber iki çocuğunu büyütmekle uğraşan, şartlar gereği zorunlu olarak emekliye ayrılmış ve tarlasıyla ilgilenmeye alışmaya çalışan bir uzay pilotu görürüz. Uzay araştırmalarının ateşinin söndüğü ve insanlığın odağında tekrar tarımın olduğu bu zamanda NASA’nın en başarılı pilotlarından Cooper insanlığın ufkunun küçülmesinden şikayetçidir, kaşifler çağına öykünür.

interstellar-3

Cooper’a, kendi tutkularından insanlık yararına vazgeçen aile babasına McConaughey hayat veriyor. Başrolün hemen arkasından Anne Hathaway ve Michael Caine oyunculuklarını başarılı şekilde sergiliyorlar. Jessica Chastain ve Casey Affleck’in şanssızlıkları ise daha az dinamik ve daha az ilgi çekici kesitlerde oynamaları. Bir ufak detay ise Murph‘ü oynayan Mackenzie Foy’un umut vaat eden oyunculuğu. Açıkçası aktör ve aktrislerin hiçbiri filmi sekteye uğratmıyor, fakat Coop hariç çoğu karakter detaylı bir arka plana sahip değil. Emekli pilotu özel kılan diğer önemli özelliği ise izleyicinin en rahat empati kurabileceği karakter olması. Esprileriyle ve tabii ki robot TARS’ın yardımıyla akademik göreve sıcaklık katıyor, ayrıca filmin içerdiği birçok açıklama sahnesinin sıkıcı olmasını engelliyor. Sinema tarihi için yenilikçi bir sahne olmasa da filmin en duygusal anlarını da yine bize Cooper yaşatıyor. Ayrıca söylemeden edemeyeceğim, Se7en’da ünlü bir aktörün izleyicilere yaşattığı gibi bir sürpriz de filmi hala izlemeyenleri bekliyor. Spoiler verecek değilim ama filmin açık ara en akılda kalıcı birkaç sahnesini de bu “sürpriz” bizlere yaşatıyor.

interstellar-4

Nolan aşkın insan doğası üzerindeki yer çekimi ve kuantum yasaları kadar etkileyici kuvvetini anlatıyor. “Belki aşk… zamanı ve uzayı aşıyordur.” Brand’in repliği kulağa ilk başta ucuz gelse de temel bir insan duygusunu hatırlatıyor, tüm koşullardan bağımsız olarak. Hepsini bize ayrıntılarıyla sunmuyor, üzerinde ne yazık ki çok konuşmuyor ama film bize birçok soru soruyor. Çok konuşulan 169 dakikalık ekran süresinin her anında kendini izletmek için çabalıyor. Uzayın dinginliğiyle, keşif heyecanıyla, çarpıcı bir görsellikle, kaybetmenin hüznüyle ve geleceğin umuduyla da bu çabasında çoğu zaman gayet başarılı oluyor. Hans Zimmer’in notaları bazen yorucu bir hal bile alsa Hoyte van Hoytema’nın sinematografisiyle beraber uyumlu bir ambians yaratıyor.

Interstellar elbette ki kusursuz bir film değil ve filmi izledikten sonra akla takılan sorular sadece teorik fizikte doktoramız olmamasından kaynaklanmıyor. Filmin olay örgüsünde boşluklar da var, zaman yolculuğuyla ilgili göze batan paradoks da; ama Interstellar genel anlamda teorik fizikçi Kip Thorne’un da yardımıyla hard sci-fi hayranlarını tatmin edecek düzeyde bilim ve kurgu içeriyor. Filmde işlenen konseptler hakkında dahasını arayanlar Thorne’un The Science of Interstellar’ına göz gezdirebilirler veya en azından Neil deGrasse Tyson’ın yorumlarına bakabilirler.

Interstellar’ın anlatmak istediği şeyler var, vermek istediği mesajlar. Filmin karmaşık çizgisinin veya boşluklarının bunları duymanızı engellemesine izin vermeyin. Suyun derinliğini, astronotun kaskını boş verin. Bilim kurgunun imkanlarının başka bir “uzaylı istilası altındaki dünyalıların lazer silahlı gemilerle karşılık vermesi” filmi yerine ayrılık, aile ve keşif temalı bir melodramada kullanıldığını izleyin.