Başından sonuna kadar tamamını izlediğim zaten tek çizgi dizi olduğu ve eski usül, neredeyse tamamını televizyondan takip ettiğim tek seri olduğu için “En sevdiğin çizgi dizi ne?” dense cevabım galiba Avatar: The Last Airbender olur. Duyurulduğu andan beri The Legend of Korra’yı heyecanla beklememe rağmen dizi finalini yaptıktan sonra bile seriye hala başlamamış olmamı da özellikle bu yüzden garip buluyordum.

İlk seri üzerinden zaman geçtikten sonra evreni ve karakterleri bir miktar unutmuş olmamın da bu gecikmeye sebep olduğunu düşündüm ve sonunda şu çizgi romanların başına oturdum. Siz bu yazıyı okurken de çoktan The Legend of Korra’ya başlamış olacağım!

avatar-the-last-airbender-1

İlk defa duymuş olanlar veya fikri olmayanlar için Avatar: The Last Airbender külliyatı bir tanesi yolda, üç tanesi yayınlamış dört ana grafik romanlardan, Shyamalan’ın filmi için yazılmış bir prequel (filmin öncesini anlatan) grafik romandan, bir de pek çoğu zaten çizgi dizinin yaratıcı kadrosundan yazar-çizerlerin eseri olan yirmi sekiz öykülük bir derlemeden oluşuyor. Asıl çizgi romanların üçü de yetmişer sayfalık üç parçaya bölünmüş.

İlk göze çarpan detay, çizgi romanın televizyon serisinin çizim tarzına sadık kalması. Bu çizgi romanların reddedilen bir animasyon projesi nedeniyle ortaya çıktığı düşünülürse, bu aslında tahmin edilebilecek bir durum. Başka bir tasarım da denenebilirmiş belki ama okurken neredeyse çizgi diziyi izlediğiniz hissine kapılıyorsunuz.

Bunu sağlayan bir diğer büyük etken ise dediğim gibi, çizgi romanların arkasında da seriyle aynı isimlerin olması: Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko. Yazının sonunda da hatırlatacağım üzere çizgi diziyi sevenlere kesinlikle tereddütsüz önerebilirim bu çizgi romanları, zaten hedef kitle de onlardan başkası değil. Çünkü üç çizgi roman da birbirini takip ediyor ve bunların ilki, The Promise, çizgi dizinin hemen sonunda başlıyor.

The Promise’in odağı – sonraki kitapların da merkezine yerleştirilecek olan – Yu Dao şehri. Yu Dao, Toprak Krallığı kıyısında bir Ateş Ulusu kolonisi. Artık Yüz Yıl Savaşı bitmiş ve Aang’in önderliğinde dört ülkenin beraber ve uyum içinde yaşaması için çalışmalara başlanmış ve özellikle Yu Dao gibi artık kültürlerin iyice harman olduğu kolonilere ne olacağı gerçekten büyük bir soru işareti. Zuko babasının elinden aldığı bu agresif ulusu nasıl yöneteceğini kara kara düşünürken, Aang ise kökleriyle ve gelenekleriyle yüzleşmek zorunda kalıyor.

The Search, seride çok bahsedilse de hakkında fazla fikrimiz olmayan bir karakteri konu alıyor: Ursa. Zuko annesini ararken, flashbacklerin de yardımıyla Ursa’nın acıklı hayat öyküsüne tanıklık ediyoruz. Üçü arasında seriyi en çok yad etmemi sağlayan çizgi roman bu, çünkü dizinin birçok bölümünden aşina olduğumuz o macera hissini tekrar veriyor bizlere. Üçlemenin en sevdiğim yanı ise tanıdık yüzler görüyor olmak. Hepsinden bahsedip tadını kaçırmak istemem ama Azula, Iroh, Ty Lee, Roku, Suki gibi karakterleri az da olsa tekrar görebilmek gerçekten çok güzel. Keşiş Gyatso’nun ismi geçince duygulandığım doğrudur.

The Rift ise birinci elden okuma sebebime en uygun olanı. Ben çizgi romanlara diziden sonra ne olduğunu öğrenmek için başlamıştım ve The Rift, dünyadaki değişimi basit ama güzel bir şekilde anlatıyor. Kaçınılmaz olarak ilerleyen teknoloji, makineleşme, değişen değer yargıları, kültürlerin kaynaşmasını ve ruhların yeni dünyadaki yerini çizgi romanda görmenizi öneririm. Sonra Legend of Korra’da araba, radyo gördüğünüzde şaşırmayın! Giderayak başrolde Toph’u görmek ve biraz da onun hikayesini dinlemek de hoş bir farklılık oluyor.

Yazının başında da dediğim üzere çizgi diziyi izleyip beğenen herkese gönül rahatlığıyla öneriyorum çizgi romanları. İlk seri sonrası karakterlerin akıbetini merak edenler, uzun süre sonra tanıdık yüzler görmeyi bekleyenler, hala Avatar’ın öykülerini arayanlar veya Korra öncesi dünyanın nasıl değiştiğine tanık olmak isteyenler bir şekilde bu çizgi romanları edinip okusunlar.